Quantcast
Channel: Yalansavar » habercilik
Viewing all articles
Browse latest Browse all 2

Facebook ve “Hürriyet”lerimiz

$
0
0

Yalansavar’da didiklediğimiz yanlış haberlerin farklı farklı yayılma şekilleri var, ama bir çoğunun büyük bir medya kurumuna sızdıktan sonra patlama yaptığını görüyoruz. Örneğin, bugün savacağımız yalan haber, Hürriyet gazetesinde yayımlandıktan sonra bir anda popüler olmaya başlamış.

Haber, Türkiye’nin en çok satan gazetelerinden birisi olan Hürriyet Gazetesi’nin 22 Eylül 2012 tarihli Teknoloji sayfasında çıkmış. Haberin başlığı oldukça çarpıcı: “Fotoğraflarımızı Polise Verecek”. [1] (Hürriyet’in internet sayfası her zamanki gibi çarpıcı ama açıklayıcı olmayan bir başlık koymuş. Bunun, sayfanın tıklanma sayısını şişirerek daha çok reklam alabilme isteğinden doğduğunu tahmin ediyoruz. Bütün ciddi gazetelerin internet ana sayfalarına şöyle bir göz atarak o gün olan bitenler hakkında az çok bilgi edinebilirsiniz, Hürriyet’in sayfası hariç.)

Hürriyet’te çıkan bu habere şöyle başlanmış:

“Mali sıkıntılar yaşayan Facebook, Avrupa’da güvenlik güçlerine yardım etmek gerekçesiyle kullanıcılarının fotoğraflarını paylaşma kararı aldı. Uzmanlar şirketin bu kararının başta güvenliğe yardımcı olmak için alınmış gibi görünse de, asıl amacının ileride bu yoldan para kazanabilmek olduğunu söylüyor.”

“Olabilir” diyoruz önce, ne de olsa her şirketin birinci amacı para kazanmaktır. Okumaya devam edelim:

“Uzun zamandır Wall Street tarafından elindeki veri deposunu kâr edebilmek için kullanması yönünde baskı altına alınan Facebook, direnmekten vazgeçti. Kullanıcılar için “etiket önerileri” başlığı altında gelen uygulama sayesinde herkesin yüz bilgilerini kontrol eden Facebook, bundan sonra elde ettiği bu yüz tanıma veritabanını paylaşma kararı aldı.

Şimdilik sadece Avrupa’da çalışacak olan yüz tanıma sistemi hakkında konuşan Kaliforniya Üniversitesi Hukuk Profesörü Chris Hooflnagle, “Bu çok büyük bir anlaşma” dedi. Gizlilik sektörünü etkilyebilecek böyle araçların geliştirilmesi doğrudan sivil insanları da etkiler diyen Prof. Hooflnagle, şirketlere insanları otomatik bir şekilde pazarlama amacıyla fişleme imkanı sağlayan bu gelişmeleri kabul edebilir miyiz diye sordu.”

Şu ana kadar hiç bir bilgi kırıntısı vermemiş olan haberde, nihayet araştırılabileceğimiz bir anahtar kelime gördük: Prof. Chris Hooflnagle!

Hemen Google’a gidip bu ismi aratıyoruz. Bir de ne görelim? Onlarca Türkçe haber sitesinden başka dünyada hiç bir sayfada böyle bir isimden bahsedilmemiş. Türkiye Gazetesi, Bugün, Milliyet, Soylu FM, Medya Faresi, Star Gazete, Opsiyon Haber, Vuslat Haber vs. bilumum internet haber sitesi, yazıyı diğerlerinden kopyalamış ve doğruluğunu hiç sorgulamadan kendi sayfalarına yapıştırmış. Muhtemelen bir çoğunun “internet gazeteciliği”nden anladığı da bu zaten. Ne de olsa “internet gazeteleri”nin hemen hemen hiçbirinin kendi muhabirleri ya da araştırmacıları yok. Ya haberi başka bir siteden kopyalıyorlar ya da, başta İngilizce olmak üzere, diğer dillerden bire bir çeviriyorlar.

Peki ya çeviride bir hata varsa? Hatta bırakın “bir hata”yı, ya çeviri tamamen yanlışsa, ve hatta asıl haberin tam tersini söyleyecek şekilde evirip çevrilmişse?

Okumaya devam ediyoruz:

“Facebook’un Avrupalı güvenlik güçlerine de sağladığı bu imkan sayesinde soruşturma esnasında şüphelinin fotoğrafından tespit edebilecek. Öte yandan, Facebook tarafından yapılan bir açıklamada Avrupa data koruma yasasıyla paralel çalışacakları söylendi.” (Evet, yazıdaki Türkçe katliamını biz de farkettik ama haberin orijinali böyle!)

Haberin son cümlesinde bir çelişki kokusu alıyoruz. “Data koruma yasası” derken ne kastediliyor? Demokrasisi gelişmiş ülkelerde ‘koruma yasası’ denildiğinde, korunması söz konusu olan şey çoğu durumda devlet ya da güvenlik güçleri değil halktır. Nasıl oluyor da, Facebook bir yandan halkın özel bilgilerini devletlere aktarıyor, bir yandan da “koruma yasasıyla paralel çalışıyor”?

Bu noktada artık haberin aslını bulmaya çalışalım:

Öncelikle adı geçen profesörün gerçek kimliğinden başlayalım. Siz haberde verilen adı Google’da arattığınızda, Google zaten ortadaki garipliği farkedip sizi bir mesajla uyarıyor. Aramayı “Chris Hooflnagle” için değil, “Chris Hoofnagle” şeklinde yaptığını söylüyor, çünkü bir avuç sözde (Türkçe) internet gazetesinden başka hiç bir sitenin bu adı kullanmadığını Google’nın arama yazılımı da farkediyor. Böylece ismin doğru haline ulaşıyoruz. Artık haberin asıl kaynağına ve gerçek niteliğine de ulaşabiliriz.

Ufak bir araştırmadan sonra New York Times gazetesinin Teknoloji sayfasında [2], Hürriyet’teki haberden bir gün önce çıkmış bir makale gözümüze çarpıyor. Makaleyi Somini Sengupta ve Kevin O’Brian isimli iki gazeteci zahmet edip araştırmışlar. (Hürriyet’te bu gazetecilerin yaptığı işe saygı namına ne bir kaynak isim, ne de kaynak site var.)

Haberin kendisini okuduğumuzda ise bizi bir sürpriz bekliyor: Haberde anlatılan şey, Hürriyet ve Türkçe yayın yapan bilimum internet sitesinde verilen bilginin tam tersi! Makale şu şekilde başlıyor:

“Facebook on Friday confronted a new obstacle over what to do with one of its most vital assets — pictures. The company promised European regulators that it would forgo using facial recognition software and delete the data used to identify Facebook users by their pictures.”

Türkçe meali: Facebook Cuma günü, sahip olduğu en değerli varlıklardan birinin kullanımı ile ilgili yeni bir engelle karşılaştı – resimler. Şirket, Avrupalı denetimcilere, yüz tanıma yazılımını kullanmayı bırakacağına ve Facebook kullanıcılarını resimleri vasıtasıyla belirlemek için kullanılan verileri sileceğine söz verdi.

Bir başka deyişle, Facebook, Hürriyet gazetesinde yazıldığı gibi bilgileri Avrupalı güvenlik güçleri ile paylaşmaya değil, tam tersine, bu bilgileri silmeye söz veriyor. Yazıyı okumaya devam edelim:

“’This is a big deal,”’ said Chris Hoofnagle, a law professor at the University of California, Berkeley who specializes in online privacy.”

Ahh… Nihayet sevgili profesörümüz gerçek adı ve niyetiyle karşımızda! Hürriyet gazetesinin çevirisinde profesörün “Bu çok büyük bir  anlaşma” dediği yazılı. Evet, ‘deal’ kelimesi İngilizce’de anlaşma anlamına gelir. Ama makaleyi dikkatle okuyan bir kimse, kelimenin burada bir diğer anlamıyla kullanıldığını hemen farkeder. İngilizce’de ‘big deal deyişi önemli bir şey ya da kişi anlamına da gelir. [3] Yani profesör aslında bu anlaşmadan bahsetmiyor, genel olarak bu konunun kendisinin çok önemli olduğunu söylüyor, çünkü artık sadece Facebook değil, diğer şirketler de insanların yüzlerini okuyup onları tanıyan yazılımlar geliştirmeye ve/veya kullanmaya başladılar.

Haberin devamını okuyunca anlıyoruz ki Facebook, fotoğraflardan kimlik belirlemek için geliştirdiği yazılımı kullanmayacağına dair Avrupalılara söz vermiş, hatta Amerika’da da, hem politikacılardan hem de sivil toplum kuruluşlarından gelen sert eleştirilere maruz kaldığı için bir kaç ay önce yazılımı kullanımdan süresiz olarak kaldırmış.

Kısacası, Hürriyet ve bilimum diğer Türkçe internet sitelerinde çıkan çeviri haber külliyen yanlış.

Peki Hürriyet’in Teknoloji sitesinde çıkan bu haberin altına yorum yazan “şu andan itibaren facebook sayfamı kapatıyorum, kimbilir daha neler yaparlar” diyen okur ne olacak? Ya da haberi (üstelik de Facebook üzerinden) arkadaşlarına “tavsiye etmiş” yüzlerce kişi ve onların arkadaşlarına ulaşan bu yalan yanlış haberler?

Bakalım Hürriyet, Milliyet ve diğer online siteler bizi şaşırtıp, bu konuda bir düzeltme ve özür yayımlayacaklar mı?

Not: Bu yazının amacı sadece sözkonusu yanlış haberi yalanlamaktır. Facebook’un kullanıcı bilgilerini nasıl paylaştığı ile ilgili bir iddiada bulunuyor değiliz. 

Kaynakça:

1 – http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/21530496.asp
2 – http://www.nytimes.com/2012/09/22/technology/facebook-backs-down-on-face-recognition-in-europe.html?_r=0
3 – http://www.thefreedictionary.com/big+deal



Viewing all articles
Browse latest Browse all 2

Latest Images